-
1 diş açmak
İnşaat Mühendisliği ve Mimarlık Türkçe-Rusça Sözlük ve Rus-Türkçe Sözlük > diş açmak
-
2 diş açmak
v. tooth, knurl -
3 vidaya diş açmak
v. thread -
4 yeniden diş açmak
to rethread -
5 diş
diş açmak Gewinde schneiden;-e diş bilemek fig auf Rache sinnen gegen A;diş çıkarmak zahnen;diş çukuru ANAT Alveole f, Zahntasche f;diş çürüğü Karies f, Zahnfäule f;diş dolgusu Füllung f, Plombe f;diş fırçası Zahnbürste f;ona diş geçiremedi er/sie konnte nicht mit ihm/ihr fertig werden;diş gıcırdatmak mit den Zähnen knirschen;diş kemiği Zahnbein n;diş macunu Zahnpasta f;diş mastarı TECH Gewindekaliber n;diş ünsüzü GR Zahnlaut m, Dental m;dişe dokunur genießbar; lohnend;dişinden tırnağından artırmak sich (D) etwas vom Munde absparen;kesici diş Schneidezahn m;azı dişi Backenzahn m;göz dişi Aug(en)zahn m;süt dişi Milchzahn m -
6 diş
зуб, зубец, зубчик; резьба- diş açma- diş açmak
- boru dişi
- dıştan diş
- iç vida dişi
- ince vida dişi
- konik vida dişi
- metrik vida dişi
- sağ vida dişi
- sol vida dişi
- testere dişi
- vida dişiİnşaat Mühendisliği ve Mimarlık Türkçe-Rusça Sözlük ve Rus-Türkçe Sözlük > diş
-
7 diş
"1. tooth. 2. tusk. 3. tooth (of a saw, comb). 4. cog (of a wheel). 5. ward (of a key). 6. thread (of a screw). 7. clove (of a garlic). 8. head (of cloves). 9. slang dope, hashish. - açmak /a/ to thread, cut threads (in/on). - ağrısı toothache. -ten artırmak to economize on food. - bakımı dental care. - bilemek /a/ to watch for a chance to take revenge (on). - çekmek to extract a tooth. - çıkarmak to cut a tooth. - çukuru socket of a tooth. - çürüğü dent. cavity. -ine değmemek (for food) to be very little. - diş having many teeth or cogs; serrated. -e dokunur worthwhile. -leri dökülmek to lose one´s teeth through age. - düzeltimi orthodontics. - fırçası toothbrush. - geçirememek /a/ to be unable to order (someone) around. - geçirmek /a/ to be able to influence (a powerful person). -i gıcırdamak to have a strong desire for something. - gıcırdatmak to gnash one´s teeth, show one´s anger. -ine göre within one´s power, within the range of what one can handle. - göstermek /a/ to threaten. - hekimi dentist. - hekimliği dentistry. - kamaştırmak to set one´s teeth on edge. - kapanımı dental occlusion. - kemiği anat. dentine. - kırmak slang to doctor a cigarette. - kirası 1. hist. presents or money given to guests after a meal in Ramazan. 2. a side benefit (in addition to one´s wages). -inin kovuğuna bile gitmemek/dişinin kovuğunu doldurmamak (for food) not to be enough to satisfy one. - kökü root of a tooth. - macunu toothpaste. - oluşumu odontogeny. -ini sıkmak to grit one´s teeth and bear it. - siniri dental nerve. -ini sökmek /ın/ to render (a person) harmless. - tabibi dentist. - taktırmak to be fitted out with false teeth. -inden tırnağından artırmak to scrimp and save. -ini tırnağına takmak 1. to try everything, try every means, try every way. 2. to work in spite of great difficulties. - tozu tooth powder. - yuvası tooth socket, alveolus." -
8 нарезать резьбу
Турецко-русский словарь и русско-турецкий словарь по строительству и архитектуре > нарезать резьбу
-
9 tooth
dis; dis açmak, çentik açmak; dislemek, isirmak; (çark) birbirine kenetlenmek -
10 tooth
n. diş, pütür, tırtık, sert yüzey (kâğıt vb.), damak zevki, sevme (yemek)————————v. diş açmak, dişlemek, pütürlü yapmak (kumaş vb), dişleri birbirine geçmek* * *1. dişle kapla (v.) 2. diş (n.)* * *[tu:Ɵ]plural - teeth; noun1) (any of the hard, bone-like objects that grow in the mouth and are used for biting and chewing: He has had a tooth out at the dentist's.) diş2) (something that looks or acts like a tooth: the teeth of a comb/saw.) (tarak/testere) dişi•- teethe- toothed
- toothless
- toothy
- toothache
- toothbrush
- toothpaste
- toothpick
- be, get long in the tooth
- a fine-tooth comb
- a sweet tooth
- tooth and nail -
11 knurl
n. diş, çentik, tırtık, tırtıl, yumru, topak, budak————————v. diş açmak, tırtık yapmak* * *tırtır aç -
12 нарезать
doğramak, dilimlemek, biçmek, kesmek, diş açmakТурецко-русский словарь и русско-турецкий словарь по строительству и архитектуре > нарезать
-
13 thread
n. iplik, tel, lif, vida dişi, ince çizgi————————v. iplik geçirmek (iğneye), ipe dizmek, takmak (film), kaplamak, arasından geçmek, vidaya diş açmak* * *1. geçir (v.) 2. iplik (n.) 3. vida dişi* * *[Ɵred] 1. noun1) (a thin strand of cotton, wool, silk etc, especially when used for sewing: a needle and some thread.) iplik2) (the spiral ridge around a screw: This screw has a worn thread.) vida dişi, set3) (the connection between the various events or details (in a story, account etc): I've lost the thread of what he's saying.) akış, bağlantı2. verb1) (to pass a thread through: I cannot thread this needle; The child was threading beads.) iplik geçirmek2) (to make (one's way) through: She threaded her way through the crowd.) kendine yol açıp ilerlemek• -
14 ثغر
Iثَغَرَ1. kertmekAnlamı: bir şeyin kenarında kertik açmak2. kertiklemekAnlamı: kertik açmakIIثَغْر1. diş tacı2. limanAnlamı: gemilerin barınarak yük alıp boşaltmalarına uygun kuruluşları olan yapay sığnık3. ağızAnlamı: yüzde, avurtlarla iki çene arasında ses çıkarmaya, soluk alıp vermeye ve besinleri almaya yarayan boşluk -
15 cut
adj. kesik, kesilmiş, indirilmiş, indirimli————————n. kesme, kesim, kesik; parça kumaş, parça, yarık, dilim, pay; darbe, vuruş; usul; kupür; tip; indirim; kesinti; yara, tutam; klişe [dakt.]————————v. kesmek, makasla kesmek, biçmek, budamak; kırpmak; incitmek, oymak; indirmek; açmak, yol açmak; hadım etmek; sulandırmak, seyreltmek; görmemezlikten gelmek; kırmak, devam etmemek; diş çıkarmak, dişi çıkmak; ortadan kaybolmak; kesişmek, yontmak,* * *1. kes 2. kes (v.) 3. kesik (n.)* * *1. present participle - cutting; verb1) (to make an opening in, usually with something with a sharp edge: He cut the paper with a pair of scissors.) kesmek2) (to separate or divide by cutting: She cut a slice of bread; The child cut out the pictures; She cut up the meat into small pieces.) kesmek3) (to make by cutting: She cut a hole in the cloth.) kesmek4) (to shorten by cutting; to trim: to cut hair; I'll cut the grass.) kesmek5) (to reduce: They cut my wages by ten per cent.) kesmek, azaltmak6) (to remove: They cut several passages from the film.) kesmek, atmak, çıkarmak7) (to wound or hurt by breaking the skin (of): I cut my hand on a piece of glass.) kesmek, yaralamak8) (to divide (a pack of cards).) kesmek9) (to stop: When the actress said the wrong words, the director ordered `Cut!') durdurmak, kesmek10) (to take a short route or way: He cut through/across the park on his way to the office; A van cut in in front of me on the motorway.) kestirmeden gitmek11) (to meet and cross (a line or geometrical figure): An axis cuts a circle in two places.) kesmek12) (to stay away from (a class, lecture etc): He cut school and went to the cinema.) asmak, kırmak13) ((also cut dead) to ignore completely: She cut me dead in the High Street.) tanımamak, görmemezlikten gelmek2. noun1) (the result of an act of cutting: a cut on the head; a power-cut (= stoppage of electrical power); a haircut; a cut in prices.) kesik, kesinti2) (the way in which something is tailored, fashioned etc: the cut of the jacket.) kesim, kup3) (a piece of meat cut from an animal: a cut of beef.) dilim, parça•- cutter- cutting 3. adjective(insulting or offending: a cutting remark.) iğneli,incitici- cut-price
- cut-throat 4. adjective(fierce; ruthless: cut-throat business competition.) acımasız, insafsız- cut and dried
- cut back
- cut both ways
- cut a dash
- cut down
- cut in
- cut it fine
- cut no ice
- cut off
- cut one's losses
- cut one's teeth
- cut out
- cut short -
16 göz
göz s1) Auge nt\göz alabildiğine so weit das Auge reicht\göz almak blendenbir şeyi \göz ardı etmek etw ignorieren [o nicht beachten], etw außer Betracht lassen, etw unberücksichtigt lassenbiriyle \göz \göze Auge in Auge mit jdm\göz göre göre vor aller Augen\göz görmeyince gönül katlanır ( fig) was ich nicht weiß, macht mich nicht heiß\göz kırpmak mit den Augen zwinkernbir şeye \göz koymak es auf etw abgesehen habenbir kimseye/şeye \göz kulak olmak auf jdn/etw aufpassen, auf jdn/etw achtenbir şeyi \göz önüne almak ( fig) etw ins Auge fassen; ( dikkate almak) etw berücksichtigen, etw in Betracht ziehen\göz yummak ( fam) ein Auge zudrücken, dulden (-e)\gözden geçirmek durchsehenbirini \gözden gönülden çıkarmak ( fig) jdn abschreiben\gözden ırak olan gönülden de ırak olur ( prov) aus den Augen, aus dem Sinnbirini \gözden kaybetmek jdn aus den Augen verlieren\göze \göz, dişe diş Auge um Auge, Zahn um Zahn\göze almak wagen, riskieren\göze batmak ins Auge stechen\göze çarpmak ins Auge fallen, auffallen\gözleri iyi görmek/görmemek gute/schlechte Augen haben\gözlerim karardı mir wurde schwarz vor Augen\gözlerine inanamadı er traute seinen Augen nicht\gözlerini bir şeye/kimseye dikmek sein Augenmerk auf etw/jdn richtenbirini \gözü çok tutmak/hiç tutmamak viel/nichts von jdm haltenbir şeyi \gözü kapalı yapabilmek ( fig) etw im Schlaf können\gözü morarmış olmak ein blaues Auge habenbir şeyde \gözü olmak ( fig) etw im Auge haben\gözü sönmek das Augenlicht verlierenbir işi \gözü ye(me) mek sich etw (nicht) trauen\gözü yükseklerde olmak ( fig) hoch hinauswollen\gözümden kaçmadı es ist mir nicht entgangenbirini \gözünden kaçırmamak jdn nicht aus den Augen verlierenbir şey \gözüne kaçmış olmak etw im Auge haben\gözüne uyku girmemek ( fig) kein Auge zutun\gözünü açık tutmak die Augen offen haltenbirinin \gözünü açmak ( fig) jdm die Augen öffnen\gözünü dört açmak ( fig) gut aufpassen, wachsam sein\gözünü kırpmadan ( fig) ohne mit der Wimper zu zuckenbirinin \gözünü korkutmak ( fig) jdn einschüchternbir şeyi \gözünün önünden geçirmek ( fig) etw Revue passieren lassen, etw durchspielenbir şeyi \gözünün önüne getirmek ( fig) sich etw vor Augen führenbütün gece \gözüme uyku girmedi ( fig) ich habe die ganze Nacht kein Auge zugetançıplak \gözle mit bloßem Augeherkesin \gözü önünde vor aller Augenonu kendi \gözümle gördüm ich habe es mit eigenen Augen gesehen2) Blick m\göz atmak einen Blick werfen (-e auf)geçerken içeriye bir \göz attı beim Vorbeigehen warf er einen Blick hineinhaberlere bir \göz atmak einen Blick auf die Nachrichten werfenkem \göz der böse Blick3) (torpido \gözü) Fach nt -
17 реакция
I ж, врзtepki, reaksiyon; tepkime хим.защи́тная реа́кция органи́зма — organizmanın savunma tepkisi
вступа́ть в реа́кцию — tepkimeye / reaksiyona girmek
какова́ бу́дет его́ реа́кция на всё э́то? — bunlara karşı tepkisi ne olur?
II ж, полит.вы́звать ре́зкую реа́кцию обще́ственности — kamuoyunun sert tepkisine yol açmak
вну́тренняя и вне́шняя реа́кция — iç ve dış gericilik
-
18 disclose
v. açığa vurmak, açmak, ifşa etmek, ortaya çıkarmak, göstermek* * *1. aç 2. bildir* * *[dis'kləuz](to uncover, reveal or make known: He refused to disclose his identity.) açıklamak -
19 Auge
Auge n <Auges; Augen> ANAT göz;Auge um Auge! göze göz, dişe diş!;fam blaues Auge morarmış göz;ein Auge haben auf -in gözü -in üstünde olmak;ein Auge zudrücken ( bei -e) göz yummak;etwas im Auge haben kastetmek;im Auge behalten -den gözünü ayırmamak ins Auge fallen göze çarpmak;ins Auge fassen -e girişmek;mit bloßem Auge çıplak gözle;so weit das Auge reicht göz alabildiğine;fam das kann leicht ins Auge gehen bu iş çok kazalı/tehlikeli;jemandem etwas vor Augen führen b-ne bş-i göstermek, açıklamak;mit einem blauen Auge davonkommen gözünün morardığıyla kalmak;sich (D) etwas vor Augen halten -i göz önünde bulundurmak;nicht aus den Augen lassen gözünü -den ayırmamak;fam er wird Augen machen! çok şaşıracak!;jemandem die Augen öffnen b-nin gözünü açmak;jemandem in die Augen sehen b-ne karşı alnı açık olmak;ich traute meinen Augen kaum gözlerime inanasım gelmedi;aus den Augen verlieren -i gözden kaybetmek;die Augen verschließen vor -i görmek istememek;unter vier Augen baş başa -
20 açtırmak
- 1
- 2
См. также в других словарях:
diş açmak — madenî boruları birbirine birleştirebilmek amacıyla özel aletle sarmal yiv ve set oluşturmak … Çağatay Osmanlı Sözlük
diş — is. 1) Çene kemiklerinin üstüne dizili, ısırıp koparmaya ve çiğnemeye yarayan sert, beyaz organlardan her biri 2) Çark, testere, tarak vb. çentikli şeylerdeki çıkıntıların her biri Çarkın dişleri tebessüm eder gibi tatlı bir ses çıkardı. S. F.… … Çağatay Osmanlı Sözlük
iç — is. 1) Herhangi bir durumun, cismin veya alanın sınırları arasında bulunan bir yer, dâhil, dış karşıtı Deniz gecenin içinde, gece denizin içindedir. Ç. Altan 2) Oyuk şeylerin boşluğu 3) Cisimlerin yüzeyleri arasında kalan her nokta Tahtanın içi… … Çağatay Osmanlı Sözlük
kapı — is. 1) Bir yere girip çıkarken geçilen ve açılıp kapanma düzeni olan duvar veya bölme açıklığı 2) Bu açıklıktaki açılıp kapanan kanat Evlerin kapılarında kocaman yeşil bronz tokmaklar vardı. S. F. Abasıyanık 3) Tavla oyununda iki pul üst üste… … Çağatay Osmanlı Sözlük
kulak — 1. is., ğı, anat. 1) Başın her iki yanında bulunan işitme organı Kulaklarımın uğultusu içinde, söylediği lakırtıların hiçbirini duymuyordum. H. C. Yalçın 2) anat. Bu organın, sesleri toplayıp içeriye almaya yarayan dış bölümü Elleriyle… … Çağatay Osmanlı Sözlük
baltacı — is. 1) Balta yapan veya satan kimse 2) Odun kırıcı 3) esk. Yangın söndürme kuruluşlarında balta kullanan er, baltalı 4) tar. Önceleri sefer sırasında çalılık ve ormanlık yerleri temizlemek, yol açmak, çadırları kurup kaldırmak, yükleri bindirip… … Çağatay Osmanlı Sözlük
düşünce — is. 1) Uzay ve zamanın ötesinde, öznenin dışında, kendiliğinden var olan, duyularla değil, yalnızca ruhen algılanabilen asıl gerçeklik, mütalaa, fikir, mülahaza, ide, idea Anlaşmazlıklarda aracılığına, zor durumlarda düşüncesine başvurulur. T.… … Çağatay Osmanlı Sözlük
iş — is. 1) Bir sonuç elde etmek, herhangi bir şey ortaya koymak için güç harcayarak yapılan etkinlik, çalışma İş bittikten sonra denize karşı sigara içilir. S. F. Abasıyanık 2) Bir değer yaratan emek 3) Birinden istenen hizmet veya birine verilen… … Çağatay Osmanlı Sözlük
kredi — is., ekon., Fr. crédit 1) Borç ödemede güvenilir olma durumu Piyasada kredisi var. 2) ekon. Ödünç alınan veya verilen mal, para Kredi almada, senet ödemede, şunda bunda oldum olası kolaylık göstermişlerdir. A. İlhan 3) mec. Güven, saygınlık,… … Çağatay Osmanlı Sözlük
masraf kapısı — is. Para harcamayı gerektiren bir iş Şampiyon olunca takım şımardı, ille dış seyahat diye tutturuyor, hadi sana yeni masraf kapısı. H. Taner Atasözü, Deyim ve Birleşik Fiiller masraf kapısı açmak … Çağatay Osmanlı Sözlük
tırnak — is., ğı, anat. 1) İnsanda ve birçok omurgalı hayvanda parmak uçlarının dış bölümünü örten boynuzsu tabaka Zarfın ucunu tırnağımla yırttım. A. Gündüz 2) Kanca gibi araçların kıvrık yeri 3) den. Gemi demirinin ucundaki yassı parça 4) Ciltçilikte… … Çağatay Osmanlı Sözlük